Sayı 6

Döngüler Eşliğinde Hatırlamak

Sayı 6

Döngüler Eşliğinde Hatırlamak

Editörün notu

Uzaktan ve aradan geçen onyılların merceğinden geri dönüp baktığımızda, Alman halkının Nasyonal Sosyalizm’in kurduğu suç imparatorluğunun çöküşünden esaslı bir aydınlanmayla çıktığına yönelik bir yanılsamaya kapılıyoruz kolaylıkla. Savaşın sona ermesiyle birlikte mağlubiyetin getirdiği büyük yıkımla yüzleşilmesi, başka ülkelerin maruz kaldığı yıkımın kabul edilmesi, toplama kamplarında gerçekleştirilen soykırım(lar)ın ayrıntılarının ortaya çıkması radikal ölçekte bir ideolojik kırılma, derin bir utanma hissi ve düşünsel ayılma sürecini beraberinde getirmiş olmalı diye düşünüyoruz. Fakat o dönemi ele alan tarihçiler, savaşın hemen sonrasında Almanlar arasında suçun üstlenilmesine yönelik bir düşüncenin değil, savaşın asıl kurbanının kendileri olduğuna yönelik inancın yaygın olduğunu bize gösteriyorlar. Ancak onyıllara yayılan ve bugüne dek canlı tutulan, özenli bir çabayla bu yaygın hissiyat terse çevrilebilmiş durumda. Akademisyenlerin ve hukuk uzmanlarının yoğun çabaları, sol siyasetin ısrarı ve 68 kuşağından gençlerin, işbirlikçi geçmişlerine rağmen halen devlet kurumlarının başında durabilmiş önceki kuşaklara gösterdiği tepki sayesinde geçmişle yüzleşmeye yönelik, sağlıklı ve örnek gösterilen bir bellek siyaseti yaratılabilmiş olduğunu söylemek gerekiyor. Seksenli yılların sonunda Yahudi Soykırımı’nı göreceleştirmeye yönelik revizyonist çabalara karşı Jürgen Habermas’ın getirdiği sert eleştirilerle başlayan ‟tarihçiler tartışması” [Historikerstreit], geçmişle yüzleşmeye yönelik bu sürecin detaylarıyla birlikte küresel ölçekte takip edilmesini sağlamıştı. Kolektif belleğin nasıl yönlendirilebileceğine ve inşa edilebileceğine dair derinlikli tartışmalar, Almanya’da güncel siyasi olaylarla birlikte döngüsel biçimde ilerlemeye devam etmekte.

Geçmiş travmalara ilişkin belleğin muhafaza edilmesi, çözümlenmesi ve kamuoyuna aktarılması ve ayrımcılığı, şiddeti besleyen toplumsal örüntülerin önüne set çekilebilmesi amacıyla kurumsal yapılar oluşturuluyor ve pedagojik programlara kamusal kaynaklardan ciddi paylar ayrılıyor olmasına rağmen, unutkanlığın aşındırıcı etkilerinin de kaçınılmaz biçimde devreye girdiği görülüyor. Zamanın akışıyla oluşan boşlukların en belirgin biçimde hissedildiği konulardan biri de göç konusu. Almanya’ya doğru gerçekleşen her göç dalgasıyla birlikte, bazı tartışmalar, ırkçı tınılara sahip tepkiler, ayrımcı uygulamalar, bürokratik zorluklar önceki deneyimler hiç yaşanmamış gibi en baştan tekrarlanıyor. Günümüzde yaşanan Ukrayna savaşından kaçanlarla ilgili konuşulanlar sanki daha önce Yugoslavya’nın çözülüşü sürecindeki deneyimler, hatta daha yakın geçmişte, 2015’te Suriye’den gerçekleşen büyük ölçekli göç ve sonrasındaki gelişmeler hiç yaşanmamış gibi dillendirilebiliyor; gündemi yakından takip edenlerde bir tür déjà vu hissi oluşmasına sebep oluyor.

Almanya’nın dış dünyayla kültürel temaslarını güçlendirmek parolasıyla 1989’da Berlin’de kurulan ve son dönemde Batı-Doğu, Kuzey-Güney şeklinde tanımlanan küresel asimetrileri eleştirel bir perspektifle ele almaya başlayan Haus der Kulturen der Welt [HKW, Dünya Kültürleri Evi] farklı tarihsel dönemlerde, farklı coğrafyalardan Berlin’e doğru yaşanmış göç hareketlerini haritalandırmak üzere Archiv der Flucht [Mülteciliğin Arşivi] başlıklı bir sözlü tarih projesine girişti. Almanya’nın önde gelen fikir önderlerinden, yazar Carolin Emcke ve göç konusunda uzun yıllara yayılan derinlikli çalışmalarıyla tanınmış olan akademisyen Manuela Bojadžijev’in küratörlüğünde geniş bir ekiple birlikte Berlin’e göç etmek zorunda kalmış ve halihazırda yurtlarına dönme imkânı olmayan, tamamen farklı köken ve kimlikten 41 kişiyle gerçekleştirilen söyleşi dizisi 30 Eylül 2021 – 3 Ocak 2022 tarihleri arasında HKW’de gerçekleştirilen sergide izleyiciyle buluştu ve çevrimiçi ortamda erişime açıldı. Basın ve medyada sıklıkla soyut istatistiklere indirgenmekte olan göç olgusunun insani yüzünü ortaya koymayı hedefleyen proje ilerleyen aylarda öğrencilere hitap eden pedagojik programlarla ve Güney Doğu Avrupa’daki kültür kurumlarında farklı ölçek ve formatlarda Goethe Enstitüsü ile koordineli bir şekilde gerçekleştirilen etkinliklerle desteklendi. Biz de red-thread.org olarak Depo’nun ev sahipliğinde ve Goethe Enstitüsü İstanbul Şubesi’nin desteğiyle bir atölye çalışmasıyla bu etkinliklere katıldık ve bu atölyeyi takiben web sitemizde okumakta olduğunuz özel dosyayı hazırladık.

2022 Mayısı’nda gerçekleşen atölye çalışmasında Mülteciliğin Arşivi projesinin organizasyonda kilit rol üstlenen ve ayrıca söyleşileri gerçekleştiren ekip içinde yer alan Mohamad Amjahid ve söyleşilen isimlerden biri olan Zeynep Kıvılcım’ın katılımıyla gerçekleştirdiğimiz ilk bölümde arşivin içeriksel çerçevesi, kavramsal hazırlığı ve yöntemsel işleyişi atölye katılımcılarına tanıtıldı. HKW’nin projenin tanıtımında kullandığı metin ve proje çerçevesinde yer alan 41 söyleşi linklerine erişim dosyamızın sayfaları arasında yer alıyor. Arşivin, sözlü tarih, göç, sürgün, siyasal ayrımcılık, uyum politikaları gibi konuları takip eden okurlarımızın ilgisini çekeceğine inanıyoruz.

Atölyenin ikinci bölümünde katılımcılar kendi aralarında serbest bir şekilde tartıştılar ve tematik çerçeveyle ilgili mesleki deneyimlerini paylaştılar. Konu kaçınılmaz biçimde son altmış yıla yayılan emek göçüyle birlikte Almanya’ya yerleşmiş Türkiyelilerin deneyimleri ve bellekleri üzerine yoğunlaştı; bu belleğin kurumsal biçimde, müze ya da farklı formatlarda nasıl saklanabileceği, işlenebileceği ve kamuoyuna sunulabileceği üzerinde duruldu. Atölye çalışmasının çerçevesini hazırlayan moderatörlerimiz Didem Danış ve Besim Can Zırh dosyamıza ayrıca yazılarıyla da katkı veriyor. Danış yazısında atölyedeki serbest tartışma sırasında öne çıkan fikirleri ve önerileri bir araya getirirken, Zırh Almanya ve Türkiye arasında imzalanmış olan ve altmışıncı yıldönümünü geride bıraktığımız emek gücü anlaşması vesilesiyle Türkiye’den gelmiş göçmenlerin hayatları üzerine yoğunlaşmış olan sergileri ele alıyor. Dosyadaki bir diğer yazıda Sema Erder göç olgusunun yakın geçmişte Türkiye özgüllüğü içindeki işleyişine ve Türkiye’nin son dönemde dışarıdan aldığı göçle birlikte gelen siyasal tartışmalara dair geniş bir haritalandırma sunuyor bizlere. Sema Aslan ve Seçil Yersel’in birlikte geliştirdikleri ve geçtiğimiz Şubat ve Mart aylarında Kıraathane’de izleyiciyle buluşan Kendi Coğrafyam: İsmim Sıla, İsmim Gurbet adlı sergiyle sürdürdükleri uzun soluklu proje, Gurbet ve Sıla adını taşıyan kadınların kendi isimleriyle olan ilişkileri üzerine odaklanıyor. Melis Cankara’nın Aslan ve Yersel ile gerçekleştirdiği söyleşide bu çok katmanlı projenin gelişimine dair daha fazla fikir edinmek mümkün. Son on yıl içinde kıyıcılığını giderek daha fazla hissettiren otoriter rejimin baskısı sonucunda Türkiye’den çıkarak başka ülkelere yerleşmiş sanatçıların, daha özelde tiyatro sanatçılarının (kendinden) sürgün deneyimleri ise Pieter Verstaete’nin makalesinin omurgasını oluşturuyor.

Mülteciliğin Arşivi başlıklı dosyamızı red-thread.org’un 6. sayısına giriş olarak okuyucumuza sunuyoruz. Önümüzdeki birkaç ay içinde göç-sonrası toplumsal yapılar ile görsel kültür arasındaki temaslara değinen bir dizi yazıyı da ekleyerek sayıyı tamamlamayı hedefliyoruz. Gündelik yaşamımızda göç olgusunu giderek yoğunlaşan içerimleriyle birlikte yaşıyoruz ve bu olguya dair araştırmaların, kültürel üretimlerin de sayısal anlamda çoğaldığına tanık oluyoruz. Hızla genişleyen bu alan içinde 6. sayımızın farklı coğrafi bağlamlarda yaşanan deneyimler arasındaki karşılaştırmalı araştırmalara katkı vereceğini ümit ediyoruz.

Sayı 6 Editörü
Erden Kosova

Anadolu Kultur Logo
Foundation for Arts Initiatives Logo
Goethe Institut Logo

Bu sayıda

Şükrü Argın

Daralan Kamu, Buharlaşan Siyaset ve Çıkış İmkânları

1970'lerin sonlarından bu yana neoliberal hegemonya altında yaşıyoruz. Küresel düzeyde etkili olan bu hegemonyanın en bariz veçhesi, hiç şüphe yok ki, "özel"in "kamu"ya yönelik sürekli ve şiddetli hücumudur.

Brian Holmes

Kendinden Geçme, Korku ve Sayı: “Kalabalıkların Adamı”ndan Kendini Örgütleyen Çokluk Mitlerine

Demokratik birey ile şehirli çokluk arasındaki ilişkinin yapısını kuran kendinden geçme (ecstacy) ve korkunun, kaygı ve arzunun eski tarihinden bizim kişisel ve politik hayatlarımızda ne gibi izler kaldı? Bu korkuyu boğup durdurmak, bu kaygıyı bastırmak için şehrin tam da dokusunda, hatta insan tenlerinin ve psikelerinin tam içinde ne gibi tuzaklar ve çıkmaz sokaklar inşa edildi?

Dušan Grlja

Sosyalizm Sonrası Özerkliğin Çatışkıları

Bu makale, eski Yugoslavya bölgesinde, veya jeopolitik gündemin terminolojisiyle söylersek "Batı Balkanlar"da, "kültürel üretimin" çevresel neo-liberal ekonomi politiğinin post-sosyalist çerçevesinde, özerkliğin anlamları ve işlevlerini açıklamayı amaçlamaktadır.

Vartan Jaloyan

Ermenistan’daki Yeni Siyasi Özneler ve 1 Mart Olayları

Günümüz Ermenistan'ında meydana gelen siyasi ve sosyal gelişmeler, "üçüncü dünya ülkeleri"ndekilerle benzerlikler göstermektedir. Lakin, benzerliklerin yanında farklılıklar da vardır. Sovyet sanayileşmesi, Ermenistan'a demografik, endüstriyel, siyasi ve kültürel merkezileştirmeyi getirmiş, ülke nüfusunun yüzde 30'undan fazlası başkentte yığılmıştır.

Oksana Shatalova

Asyaca Direnmek

Romantik bir sözcük olan "direniş", güncel sanat alanında geniş bir anlamla, sıkça kullanılıyor, çünkü bu sözcük, güncel sanata inancın - kapitalizmin "doğal düzenine" karşı koyma iddiasının ve iradesinin - temel simgelerinden biridir.

Rastko Močnik

Extravagantia II: Koliko Fašizma? [Extravagantia II: Ne Kadar Faşizm?]

Kayıtsızlık ile bugün yaşanan güçsüzlük arasında bir bağ var. Devletler kayıtsızlığı örgütlüyor, faşizm ile sözleşmeler yapıyor, ve sonra da ona yem olabiliyor. Halk hatırlıyor, direniyor, mücadeleyi sürdürüyor. Bugün anti-faşist bir cephe mevcut değil; onun yerine faşizmin varlığına teslim olmayı reddeden, yaşamda nefretin, sürekli gerginliğin ve savaşın ötesinde bir şeylerin var olduğunu bilen, ve bugünkü devletten yarım yüzyıl önceki devletlerden ve gücü elinde tutanlardan farklı davranmasını talep etme gücüne sahip bireyler var. Bu çözümlemeleri bu yöndeki talepler başarıya ulaşsın, insanlar bu talepleri formüle edebilsinler diye ve bu yüzyılın kâbusunu sona erdirebilsinler diye kaleme alıyorum.

Siren İdemen, Ferhat Kentel, Meltem Ahıska, Fırat Genç

Ferhat Kentel, Meltem Ahıska ve Fırat Genç’le Milliyetçilik Üzerine Siren İdemen

Oturduğumuz yerden milliyetçilik üzerine konuşmak başka, Anadolu'yu arşınlayıp yüz yüze görüşmeler yapıp konuşmak başka. "Milletin Bölünmez Bütünlüğü": Demokratikleşme Sürecinde Parçalayan Milliyetçilik(ler) başlıklı ufuk açıcı bir çalışma yapan Ferhat Kentel, Fırat Genç ve Meltem Ahıska'ya kulak veriyoruz...

Exception [İstisna] – Sırbistan’da Genç Kosovalı Sanatçılar Sergisi Vakası

Bu bölümde Exception - Contemporary art scene of Prishtina [İstisna - Priştine Güncel Sanat Sahnesi] başlıklı sergi ve bu serginin Şubat 2008'de Belgrad'da vahşi bir biçimde açılma(ma)sı "vakası" ele alınıyor. Sergiyle aşağı yukarı aynı zamanlarda yerel Kosova liderliğinin Sırbistan'dan bağımsızlığını ilan etmesinden hemen önce ve sonrasında patlak veren kitlesel siyasi fırtınanın gölgesinde kalan bu olay, Belgrad'ın "eleştirel sanat ve aktivizm sahnesi" diye tanımlayabileceğimiz çevrelerde bir dizi mitsel yananlamlar kazandı.

Jelena Vesić

Sergileme Politikaları ve Güncel Sanatta Ulusal Temsilin Sorunları

Söz konusu serginin gerçekleştirilmesinin temel motivasyonlarından biri belki de, Belgrad güncel sanat çevrelerinin, 2000 yılından sonra "resmen" meydana çıkmış genç ve canlı Kosova sanat ortamına duydukları özel ilgidir. İlginç bir diğer nokta ise, yerel güncel sanat ortamlarının "Batı Balkanlar"da böyle aniden "serpilmesi", çoğu zaman çeşitli yabancı kuruluşlardan gelen önemli miktarda para akışıyla ilişkiliydi ve hâlâ da ilişkili.

Vladimir Jerić Vlidi

Dört Perde ve Bir Çift Çorap

Bu oyundaki aktörler sahneye "ikon" olarak çıktılar; kendi imgelerine gömülü olarak. İkisi de galeride ayakta duruyordu, birinin Adem Jashari ötekinin Elvis Presley olduğu anlaşılıyordu. Birincisi savaşçı/aşiret giysileri içinde, elinde sıradan, gündelik bir işmiş gibi bir otomatik silah tutuyordu; ikincininse zamanında Andy Warhol'un resmettiği gibi üzerinde kovboy giysileri vardı, elindeki silahı çekmiş, ona bakanlara çevirmişti. İkisi de Dren Maliqi'nin "Yüz Yüze" başlıklı işinin bir parçası olarak orayı ziyaret etmeye gelmişti.

Dušan Grlja

İstisna ve Olağanüstü Hal

Kosova'nın başkenti Priştine'den genç Arnavut sanatçıların sergisine "Exception" [İstisna] gibi bir ad vermek ve bu sergiyi, Sırbistan'ın en büyük iki şehri Belgrad ve Novi Sad'da sergilemek ilk bakışta oldukça uygun görünebilir. Çok keskin iki kutbun olduğu böyle bir durumda, Kosova ve Sırbistan'dan insanları bir araya getiren bu tip bir sergi organize etmek şüphesiz istisna olarak görülebilir (on yıllardır süren bir savaş, bir tarafta Kosova'nın tek yanlı olarak bağımsızlığını ilan etmesiyle bir sonuca bağlanıyor, öbür tarafta Sırbistan yönetiminin, Kosova'nın, uluslararası arenada tanınan Sırbistan devletinin bir parçası olarak kalması yönündeki kesin tavrı var).

Balca Ergener

“Ellinci Yılında 6-7 Eylül Olayları” Sergisi ve Sergiye Yapılan Saldırı Üzerine

İstanbul'da yaşayan Rum, Ermeni ve Yahudilere karşı 6 ve 7 Eylül 1955'te büyük çaplı bir saldırı gerçekleşti. 20-30 kişilik gruplar halinde ve birbirleriyle bağlantı içinde hareket eden yaklaşık 100,000 kişi, İstanbul'da gayrimüslimlerin yoğunlukla yaşadığı ve çalıştığı birçok mahalle ve semtte şiddet eylemleri gerçekleştirdi. Bu olayların 50. yıldönümüne denk gelen 6 Eylül 2005 tarihinde, İstanbul'da, Karşı Sanat Çalışmaları'nda "Tümamiral Fahri Çoker'in Arşivinden: Ellinci Yılında 6-7 Eylül Olayları" adlı bir sergi açıldı.

Erden Kosova

Yavaş Kurşun II

Farklı ideolojik konumlardan yola çıkılarak "çağdaş" ya da "güncel" sıfatıyla tanımlanmış sanatsal üretim alanının siyasal olanla ilişkisi son dönemdeki bazı tartışmaların getirdiği yoğunlaşmayla daha bir önem kazanmış görünüyor.

Zeynep Gambetti

İktidarın Muhalefeti / Muhalefetin İktidarı

Aydınlanma'dan beri siyasal hayatta tartışmaya çok büyük normatif anlamlar yüklenmiştir. Tartışma sadece çatışmanın alternatifi olmakla kalmaz, ayrıca birlikte yaşamı mümkün kılan ilkelerin akılcı zeminlere oturtulmasını sağlar. Gerek Kant, gerekse Mill'de tartışma ve münazara kamusal doğruya ulaşmanın yegâne yoludur.

Tanıl Bora

Sol, Liberalizm ve Sinizm

Ergenekon davası, celâlli bir atışmaya yol açtı. Neredeyse Ergenekon camiasının, yani devletin gayrınizamî harp aygıtının, para-legal şebekelerin ve çetecilerin ifraz ettiğine eş bir gayz açığa çıktı bu münakaşalarda.

Red Thread Editorial Board

Sayı 1 – Editörün notu

“Red thread” ifadesinin metaforik anlamı, sadece labirentten çıkışı değil, aynı zamanda toplumsal değişimi arzulayan ve bu süreçte kültür ile sanatın etkin rol oynamasını savunan farklı entelektüel, toplumsal ve sanatsal deneyler arasındaki kırılgan ve esnek bağı da temsil ediyor.