Sayı 4

Yoksunlaşma, Dayanışma, Dezentegrasyon

Sayı 4

Yoksunlaşma, Dayanışma, Dezentegrasyon

Editörün notu

Red Thread projesi coğrafi yakınlıklarına rağmen milliyetçiliğin ve Soğuk Savaş paradigmasının çizdiği sınırlar nedeniyle uzun bir dönem biriyle ilişkilenememiş coğrafyaların yan yana gelebileceği ve birlikte düşünebileceğine ilişkin umutların yükseldiği bir dönemde yola çıktı Doksanlı yıllarda kurulmuş etkileşim ağlarının daha da ileri götürülebileceğine, derinleştirilebileceğine, sürekli hale getirilebileceğine dair bir iyimserlik ve iştahla 2009 yılında, koordinasyonunu İstanbul’dan sağlayan ama gerektiğinde yakın coğrafyalara hareket edebilen bir tartışma platformu olarak tasarlamıştık projeyi.

Üçüncü sayımızın ardından üzerine yoğunlaşacağımız konu başlıklarını belirlemeye başladık. Önceki sayılarda eksik kaldığını düşündüğümüz konular vardı: mevcut eğitim sisteminin analizi; alternatif, deneysel eğitim modelleri; feminizmin Batı toprakları dışında gelişimi; Bağlantısızlar Hareketi’nin dünü ve bugünü… Ama bir noktada tarihin girdabı kırmızı ipliğimizi sardığımız makaradan daha hızlı dönmeye başladı ve hazırlamakta olduğumuz sayıların bir anlamı var mı diye biraz durakladık. Elimizdeki dosyaları rafa kaldırıp 2011’den başlayarak Mısır’dan Brezilya’ya, Türkiye’den Ermenistan’a, coğrafyalar arasında sıçrayarak ilerleyen direniş hareketleri yaşanırken oluşan heyecan ve enerjiye yanıt verecek, ortak noktalar üzerinde duracak bir sayı üzerine düşünmeye başladık. Ama birbiri ardına dizilen politik kırılmalar, travmatik olaylar, özgürlükleri, yaşam hakkını ve bütün bir geleceği gasp eden olayların hızı ve kapsamı bizi hep geriye itti. Gerçeklik herhangi bir yanıt vermeyi zorlaştıran bir ivmeye ulaştı.

Böyle bir süreçte, en başta hedeflediğimiz ritmi tutturamayacağımızı anlamıştık -özellikle küresel sanat ve kültür üretiminin hız kazandığı ve kültürel emeğin giderek daha fazka güvencesizliğe itildiği bir dönemde. Mesleki ve özel yaşamın getirdiği zaman kısıtlılığı, içinde bulunduğumuz jeo-politik dalgalanmalar ve yayını mümkün kılacak finansal koşulları yaratma çabası, yayın konusundaki arzularımız, heyecanımız, gücümüz ve ortaklığımızı zorlayacak şekilde, planların sürekli ertelendiği bir çıkmazı beraberinde getirdi. Şu an dördüncü sayımızı okuyor olmanız belirli bir yavaşlığı, düzensizliği, raslantısallığı, kopuşları ama bunun yanında ısrar ve yeni başlangıçları kabullenmiş olmamıza işaret ediyor. Teorinin biennalleştirilmesine karşı yavaş üretim modeli!

Bu sayı için öncelikli olarak yayın kurulu üyemiz Meltem Ahıska’nın önerisiyle ”mülksüzleşme” kavramı üzerinde durduk. Judith Butler ve Athena Athanassiou’nun ortak kitapları Dispossession: The Performative in the Political kitabının yeni yayınlandığı dönemdi (2013) ve kavramın mülkiyet ve fiziksel ortaklıkların yitimine gönderme yapan çerçevesinin beden, kimlik, haklar ve özgürlüğü içerir biçimde genişletilmesi bizi heyecanlandırmakta, tanık olduklarımıza dair açıklayıcı bir içerik taşımaktaydı – okumakta olduğunuz sayının gövdesi de büyük ölçüde bu genişletilmiş çerçeveye verilmiş (belki de kavramı geniş çerçevesi içinde karşılayabilmek için ”yoksunlaşma” sözcüğünü kullanmak gerekiyor) yanıtlardan oluşuyor.

Tabii o günlerde öngöremediğimiz, hatta hayal bile edemeyeceğimiz şey, yoksunlaşmanın farklı toplumsal tezahürleri üzerine konuşmamızı sağlayan kültürel, entelektüel alanın kendisinin abluka altına alınacak olmasıydı. Doğrusu dergimizin adının içine sakladığımız mizahi sözcük oyunun ciddiye alınacağını ve kırmızı ipliğin düz bir şekilde ”kızıl tehdit” olarak kodlanabileceğini hiç düşünmemiştik. Bugün dergimizin kurucuların birinin, Osman Kavala’nın özgürlüğü rehin alınmış durumda. Bu hoyratlığın arkasındaki ”yerli ve milli” zihin yapısı, en yetkili merci üzerinden ”kültür savaşı” açmaktan, kültürel hegemonyanın kurulması için savaş yöntemlerine başvurmaktan bahsedebiliyor (burada Kulturkampf kavramının mucidinin Bismarck olması da acı bir ironi olsa gerek). Gıyabımızda açılışmış bu savaşın benzerleriyle dünyanın farklı köşelerinde giderek daha sık biçimle karşılaşılıyor ve kültürel-sanatsal-aktivist deneyimlerin paylaşılması ve dayanışma pratikleri geliştirilmesi zorunluluğu giderek daha fazla hissediliyor. Önümüzdeki sayılar için üzerine çalışılası bir konu.

Mülksüzleşme kavramı çerçevesindeki argümanlardan biri de yoksunlaşmanın yaşandığı ya da farkına varıldığı anın politik bir özneleşme sürecinin başlaması anlamına geleceği üzerineydi. Politik öznelliğin ortaya çıkmasına koşut olarak dezavantajlı konuma sahip sosyalliklerle, yerini yurdunu kaybeden insanlarla kurulacak temasların, dayanışma ağlarının da herekete geçtiği anlar bunlar -ana gövdeye eklediğimiz bir kaç metinle dönüşüm olasılıklarına işaret edebildiğimizi düşünüyoruz.

Red Thread kuruluş aşamasında daha çok Güney-Doğu Avrupa, Güney Kafkasya, Ortadoğu, Kuzey Afrika gibi coğrafyalar üzerine odaklanmayı öngörmüştü. Doğu Akdeniz havzası üzerinden çizilen bu yarı çembere büyük ölçüde sadık kaldık; arada Batı-dışı başka coğrafyalara da mümkün olduğunca yer verdik. Son birkaç yıl içinde yaşanan travmatik gelişmeler ve bunun ertesinde gelen nüfus hareketliliği çizdiğimiz coğrafi çerçeve ile Avrupa arasında keskin bir ayrım getirmemize bugünlerde imkân vermiyor. Bu sayıda Maxim Gorki Tiyatrosu tarafından düzenlenen 3. Berlin Sonbahar Salonu’na ayırdığımız alt dosyada yaşanmakta olan göç dalgasına karşı Avrupa ülkelerinde gözlenen resmi tepkilerin ve popülist sağdaki yükselişin izini sürüyoruz. Politik skalanın tümüne hakim olan ”entegrasyon” söylemine karşı kışkırtıcı biçimde ”dezentegrasyon” kavramını öne çıkaran sergi ve diğer etkinliklerin tarihsel altyapısını ve bugününü açıklayan metinlere yer veriyoruz. Çoğunlukçu ideolojiye karşı minör pozisyonların kurabileceği yanyanalıklara dair ilgi çekici örnekler bulabileceğinizi umuyoruz.

Yoksunlaşma üzerine söz söylemeye çalıştığımız bir sayıyı hazırlarken, aramızdan biri, birimiz tutuklandı. Tabii ki bu durum, duygusal anlamda farklı etkiler bıraktı üzerimizde. Tabii ki geleceği öngörebilmek mümkün değil. Dolayısıyla şimdilik, arayı açmadan tekrar görüşmek üzere, diyoruz.

Editörler:
Erden Kosova, Zeyno Pekünlü, Vladimir Jerić Vlidi, Jelena Vesić, Banu Karaca
İngilizce düzelti: Kathryn Christine Thornton

Bu sayıda

Emina Bužinkić

Dayanışmanın Politik Manzaraları Tek Derdimiz Olsaydı

Bu makalede, iki sosyal deney örneği sunuluyor: biri kültür(ler) ve kamu altyapısı kavramlarını birbirine örerken, diğeri sosyo-ekonomik özgürleşme kavramlarını buluşturuyor.

Asena Günal

Polis Marifetiyle “Kültürel Hegemonya”

Bu yazı kısmen kişisel bir yazı. Osman Kavala benim işverenim, bazı işlerde bizlerle beraber bizzat çalıştığı için de iş arkadaşım. Başına gelenleri beklemiyordum.

Jelena Petrović

Bugün Özgürlük Ne Anlama Geliyor?

Gündelik hayatlarımızı tüm toplumsal düzeylerde baskı altına alan ve belirleyen neoliberal sistemleri değiştirmenin imkânsızlığı ve (günümüz özgürleştirici politikalarının bir yan ürünü olarak) hâkim toplumsal yapıların yeniden üretimi ile bu yapılara karşı direnişin paradoksal...

Ruben Arevshatyan

Kamusalı Reddetmek ve Geri Almak

Geçtiğimiz 5-6 yıl içinde eski Sovyet cumhuriyetlerinin başkentlerinde, Sovyet döneminde kamusal işlev gören kentsel yapı ve alanların korunmasını destekleyen sokak eylemleri dalgasının yükselişine tanıklık ettik.

Damir Arsenijević

‘Şakalar, Savaş ve Soykırım’ Çalışma Grubu: Anma biçimlerini özgürleştirmek

Bosna toplumu halen ölülerinin yerini tespit etmekle, kimliklerini belirlemekle, onları topraktan çıkartmakla ve yeniden gömmekle uğraşıyor. Savaş sonrası Bosna Hersek'te hala gizli toplu mezarlara gömülmüş yaklaşık 10.000 kadar kayıp kişi mevcut.

Begüm Özden Fırat, Fırat Genç

Müşterekler, Sınıfın Rekompozisyonu ve Strateji

Argüman ve önerilerimizi kuşatan temel sav ise şöyle ifade edilebilir: Günümüzün küresel siyasal topografyası, içlerinde yer aldıkları bağlamların özgül toplumsal ve siyasal koşullarından azade olmamakla beraber, küresel bir eşzamanlılığı paylaşan isyanlarla yeniden şekilleniyor.

Rasha Salti

Hâlâ Çarpan Kalbim Ol

Ardından gelen, yanıt vermesi mümkün olmayan cansız bir nesne ile girişilen olanaksız bir diyalog girişimiydi.

Alisa Lebow

Devrimi Filme Almak: Devrim’den bu yana Mısır’da sinemacılık üzerine çizgisel-olmayan bir veritabanı projesi

Bu interaktif arşiv, devrimin bir tarihçesini sunmaya girişmediği gibi Mısır'da 2011'den bu yana film yapımcılığı konusunda kapsamlı bir tarih yazımı oluşturmaya da çalışmıyor. Odak noktasını, belgesel ve bağımsız sinemacılığın yanı sıra, Mısır kültürü ve toplumunu, devrime ve devrimden sonraki olaylara doğru yol alırken temsil etmeye yönelik yaratıcı yaklaşımlar oluşturuyor.

Tamirin de Ötesinde – Küratörlüğün Irkçılık Karşıtı Eylembilimi

2014 yılında Bonn şehrindeki Federal Alman Cumhuriyeti Tarih Evi tarafından "göç ülkesi Almanya" fikri etrafında geliştirilen ve 2016'da Berlin'deki Alman Tarih Müzesi gösterime sunulan sergi için Hep Daha Renkli başlığı uygun görülmüştü.

Max Czollek, Corinne Kaszner, Leah Carola Czollek, Gudrun Perko

Radikal Çeşitlilik ve Dezentegrasyon: Sanatsal, Politik Bir Projenin Yapıtaşları

Entegrasyon kamusal tartışmalarda revaçta olan bir kavram; öyle ki merkeze yerleştirilmemiş olduğu herhangi bir parti programı yok gibi. Medyada göçmenlere ilişkin tek bir tartışma gerçekleşmiyor ki, ''Ötekiler''e dair sorunların adresi olarak bu kavramı göstermesin.

Kanak-Attak

No a la Integración, Yasallaşma Hakkı, Küreselleşme ve Irkçılık-Karşıtlığı

Irkçılık karşıtı bir girişim olan Kanak Attak bir yıl önce Berlin Volkbühne Tiyatrosu'nda faaliyetlerini ilk kez geniş bir kitleye tanıttı. ‘OpelPitbullAutoput' revüsü, paneller, filmler ve tiyatronun kulislerinde gerçekleştirdiğimiz sohbetlerin ana temasını göçmenlerin direnişi oluşturuyordu.

Das Netwerk kritische Migrations-und Grenzregimeforschung

Entegrasyon Değil Demokrasi İstiyoruz!

Göç ve Sınır Denetimi Araştırmaları Eleştirel Ağı isimli inisiyatifin bu zihniyete karşı açtığı kampanyayı 3800 civarında aydın imzaladı. Entegrasyon söylemine karşı getirilmiş en güçlü itirazlardan biri olduğunu düşündüğümüz için kampanya dahilinde kaleme alınan metni (2010) burada tekrar okuyuculara sunuyoruz.

Rastko Močnik, Jelena Vesić, Vladimir Jerić Vlidi

Rastko Močnik’le Söyleşi: Karşı Karşıya Gelme Pratiği Olmadan Teori Olmaz

Mülksüzleştirme karmaşık bir terim ve biz bu terimin salt belirli operasyon sahalarına özgü kullanımını kırmak ve yeni kullanımlar önermek istiyoruz. Siz bu terimin kullanılabileceği en önemli üç alanda, ekonomi politik, sosyoloji ve psikanaliz, derinlemesine analiz yapabilen nadir insanlardan birisiniz.

Massimo Perinelli

Çokların Toplumu’ndan Geri Dönüş Yok (Tunçay Kulaoğlu’nun giriş yazısıyla)

Göç diye bir şey yaşanıyor. Bunun geri dönüşü yok. Bunu kabullenmek, geleceğin demokratik ve kozmopolit toplumunda, hakların hakkını temel alan bir gelecek için mücadeleye girişmek anlamına geliyor.

Guillaume Paoli

Sıradanlıklar ve Tuhaflıklar

Çelişkili bir beyanla başlayalım: Çeşitliliğe bu kadar değer veren bir dünyada, farklı olmak hemen hemen imkânsız.

Vladimir Jerić Vlidi

Sayılarla Mülksüzleşme: 2017/10/70/100

Red Thread’e yazılmış görsel bir makaleden alıntılar: İngilizce multimedya versiyon için: networkfailure.net/dispossession-by-numbers-2017.

Banu Cennetoğlu, Erden Kosova

Liste

Liste ile ilk kez 2002 yılında Amsterdam'da karşılaştım. UNITED'ın web sitesinde bulduğum pdf dosyasını indirdikten sonra çok hızlıca bir karar almış halde buldum kendimi.

Marina Gržinić

Ne Özgürlüğü?

Özgürlük küresel kapitalizmde bir sıfatla birlikte geliyor. Katlanarak çoğaltılıyor, hediye olarak veriliyor, çıplak ve yasadışı biçimde; ve o yüzden kapitalizme dair çözümlemelere, kapitalizmin tarihine ve bugününe, emek ile sermaye arasındaki ilişkiye ve kapsadığı egemenlik, vatandaşlık, özne ve insanlık gibi kavramların tarihselliğine nasıl yaklaşmamız gerektiğine dair simgesel bir nokta olarak önümüzde durmaya devam ediyor.

Red Thread Editorial Board

Sayı 4 – Editörün notu

Yoksunlaşma üzerine söz söylemeye çalıştığımız bir sayıyı hazırlarken, aramızdan biri, birimiz tutuklandı. Tabii ki bu durum, duygusal anlamda farklı etkiler bıraktı üzerimizde. Tabii ki geleceği öngörebilmek mümkün değil. Dolayısıyla şimdilik, arayı açmadan tekrar görüşmek üzere, diyoruz.