Arşivlerden: Vilém Flusser – Teknik Devrim Hakkında 1988 Tarihli Röportaj

Yazı, kompleksite ve teknik devrimler üzerine, Miklós Peternák tarafından Osnabrück’te yapılan röportaj, European Media Art Festivali, Eylül 1988

Vilém Flusser: Neden Osnabrück’teyim? İçinde bulunduğumuz kültürel devrimin en önemli taraflarından birine gereken önemin verilmemesi karşısında şaşkınlığımı gizleyemiyorum. Sözlü ve yazılı dilsel iletişimin artık dünya hakkındaki düşüncelerimizi ve konseptleri ifade etmemiz için yeterli olmadığından bahsediyorum. Yeni kodlar geliştiriliyor. En önemlilerinden biri de  teknik imaj kodu. Bu yüzden Osnabrück’e bu insanların ne yaptığını görmeye geldim.

Ne demek istediğimi anlatmama izin verin. Birkaç yüzyıldır bildiğimiz üzere, dünyayı anlamak istiyorsak onu kelimelerle tasvir etmek yeterli olmuyor. Dünyayı hesaplamamız da gerekiyor. Böylece bilim sayılara, yani düşüncelerin imajlarına, daha çok başvurmaya başlıyor. Örneğin, sayı olarak iki, ‘çift’ konseptinin bir ideagramıdır. Bu ideografik kod, yani sayıların kodlanması, bilgisayarlar tarafından rafine bir şekilde geliştiriliyor. Sayılar dijital kodlara, dijital kodlar da sentetik imajlara transkodlanıyor. Bu nedenle inanıyorum ki günümüzde konseptler hakkında açık ve belirgin bir iletişime girmek istiyorsak, artık sentetik imajları kullanmamız gerekiyor. Kelimeleri değil. Bu düşüncede devrim demek. İtiraf etmeliyim ki bu konu oldukça ilgimi çekse de Osnabrück’teki deneyimimde bununla alakalı çok bir şey bulamadım. Bu durum belki de insanların bu yeni aracı nasıl kullanacaklarını bilmemelerinden kaynaklanıyor. Söylediklerim sorunuzu cevaplıyor mu?

Miklós Peternák: Evet. Belki kitabınız Die Schrift’te anlattığınız konseptleri ve fikirleri nasıl geliştirdiğinize dair konuşabilirsiniz…

Vilém Flusser: “Bu kitapta, [Die Schrift, Göttingen: Immatrix Publications, 1987], şunu demeye çalışıyorum: alfabetik yazı bulunduğunda, diyelim ki bundan 3500 yıl önce, sadece deneyimimizi değil eylemlerimizi de şekillendirecek bir dönüşüm yaşandı. Yazının bulunmasından önce, geleneksel imajlar dünyayı anlatmaya yardımcı oluyordu, ve imajların yapıları dünyaya mitik bir şekilde bakmayı gerektiriyordu. Alfabe bulunduktan sonra, mitik düşünce yerini tarihsel eleştirel düşünceye bıraktı. Lineer yazım yapısı gereği dizisel ve yönsüz bir çizgide uzanır. Böylece insanlar zaman içerisinde tarihi neden sonuç ilişkisi kurarak, eleştirel düşünmeye başladılar. Şimdiyse bu doğru noktalara bölündü, söylemin yerini kalkülüs aldı; tarihsel progresif düşüncenin yeri yeni bir düşünce biçimiyle doldurulmuş durumda. Buna sistemik ya da yapısal düşünce biçimi demek istiyorum. Bu sebeple, tarihe başlangıcını vermiş olduğu kabul edilen devrimle karşılaştırılabilecek bir devrimin içinde olduğumuzu düşünüyorum; bu devrime şahit olduğumuza inanıyorum. Kendi terminolojimi kullanacak olursam, yazının bulunmasından önce insanlar tarih-öncesi bir biçimde düşünüyordu diyorum. Alfabe bulunduktan sonra tarihsel bilinç gelişti. Şu anda yaptığımız ise tarih-sonrası, yapısal bir düşünme biçimi geliştirmek.”

Miklós Peternák: Burada verdiğiniz konuşmada yapısal ve fonksiyonel kompleksite arasında bir ayrm yaptınız.

Vilém Flusser: Doğru, böyle diyebiliriz.

Miklós Peternák: Bu fikri biraz daha detaylandırır mısınız?

Vilém Flusser: Evet, bence sistemler iki neden dolayı komplekstir. Yapılarından dolayı, yani sistemi oluşturan parçaların birbirleriyle kompleks ilişkisinden ötürü kompleks olabilirler. Ya da fonksiyonel anlamda kompleks olabilirler, yani sistem kompleks bir biçimde kullanılmaya uygundur. Bu iki durum birbirinden bağımsızdır. Yapısal olarak kompleks bir sistem fonksiyonel anlamda basit olabilir. Bir televizyon gibi. Yapısal olarak anlaması oldukça zor ama kullanması da bir o kadar kolaydır. Satranç oyunu gibi basit kurulumlu sistemler ise oldukça kompleks biçimlerde kullanılabilir. Fonksiyonel anlamda kompleks sistemlerin yaratıcı düşünceye engel olurlar. Fonksiyonel anlamda basit olanlar ise biraz boğucu ve aptalcadır. Şu an ortaya çıkan kompleks sistemlerin yapısal olarak, kurulumlarından ötürü kompleks olduklarını söyleyebiliriz. Fonksiyonelliklerinin kompleks ya da basit olması bize kalmış durumda. Şu an için, bu kompleks sistemler fonsiyonel anlamda da basit işler için kullanılıyor, bu nedenle de entelektüel estetik ve etik anlamda bir düşüş içersindeyiz. Ama bu sistemin suçu değil, onu kullananların suçu. Zaman ilerledikçe, bu yapılara fonksiyonel kompleksite katmayı öğrenebiliriz. Yapmak istediğim de tam olarak bu.

Miklós Peternák: ‘İmaj felsefesi’ ya da ‘imaj teorisi’ diyebileceğimiz bir disiplin var mı, ya da yaratılabilir mi?

Vilém Flusser: Evet, imaj felsefesinin, çoğu olumsuz olsa da, uzun bir tarihi olduğunu düşünüyorum. Yunan ve Yahudi geleneğimizde, felsefe imajlara önyargılı yaklaşır. Bu önyargı, imajın sadece bir kopyadan ibaret olduğu, düşüncenin bir simulasyonu olduğunu ileri sürerken ya imaj üretmeyi yasaklamış ya da imajlara büyük bir güvensizlikle yaklaşılmasına neden olmuştur. Bunun günümüzde değiştiğini düşünüyorum çünkü imajlar artık sadece dünyayı temsil etmiyor. Bu yeni imajlar, düşüncelerin dile getiriliş hali.  Bunlar kopya değil projeksiyonlar, modeller. Bu yüzden de onlara karşı yeni bir tutum geliştirmemiz gerekiyor; ve geliştiğini de düşünüyorum. Walter Benjamin bu alanın öncüsüdür; hepimizin de bu geleneği sürdürdüğünü düşünüyorum.

Miklós Peternák: Peki içinde olduğumuz yüzyılda bu konuda çalışanlar kim?  Fikirleriniz aynı yolda şekillenmemiş olsa da sizin için önem addedenler hangileri?

Vilém Flusser: Size iki isim verebilirim. Roland Barthes, her ne kadar düşüncelerinin tamamen yanlış olduğunu düşünsem de onunla başladığım için kendisini saymam gerekir. Diğeri de spektrumun diğer ucundan, imajlara faşist-vari yaklaşımı savunduğunu düşündüğüm bir isim: Marshall McLuhan. Kendisine tamamen karşıyım ancak fikirleri bir çıkış noktası oluşturmakta. Üçüncü bir düşünürü daha eklemek isterim, Abraham Moles. Kendisi neredeyse her gün iletişimde olduğum ve gittikçe daha fazla fikir ayrılığı yaşadığım yakın bir arkadaşım. Eğer izin verirseniz, şunu söylemek isterim. Her devrim, siyasi, ekonomik, toplumsal ya da estetik olsun, sonunda teknik bir devrimdir. İnsanlığın yaşadığı büyük devrimleri düşünecek olursak, Neolitik devrim, ya da Bronz Çağı, Demir Çağı, Endüstri Devrimi, her devrim aslında teknik anlamda yaşanmış bir devrimden doğmuştur. Şu an yaşadığımız devrim de öyle. Ama bir farkla. Şu ana dek teknikler bedeni taklit ediyordu. İlk defa, bu yeni tekniklerin sinir sistemimizi taklit ediyor. Böylece gerçekten ilk kez tinsel ve daha eski bir tabirle spiritüel bir devrim yaşadığımızı söyleyebiliriz. Bu bağlamda önemli olduğunu düşünüyorum.

Miklós Peternák: Teşekkürler.

İngilizceden çeviri: Deniz İnal



Orijinal transkripsiyon: Baruch Gottlieb
Transkripsiyon uyarlaması: Zeyno Pekünlü & Vladimir Jerić Vlidi
Bu tarihi materyale dair bize yardımları için Miklós Peternák‘a teşekkür ederiz.
Bu röportaj ilk olarak “Başkalarının Anısına Yaşayacağız (We shall survive in the memory of others)” DVD sürümü (2010) kapsamında yayınlanmıştır.


En son makaleler
Zeyno Pekünlü, Ahmet Ersoy

Red Thread Sayı 5: Ahmet Ersoy ile mülâkat

Red Thread 5. Sayı söyleşilerinin bu bölümünde sayıya “Yenikapı’da Temaşa ve Algıların Fethi” başlıklı metniyle katkıda bulunan Ahmet Ersoy, çağdaş dünyada pandemi süreciyle yoğunlaşan toplumsal tecrit, yabancılaşma ve vasıfsızlaşmanın etkilerini inceliyor.

Zeyno Pekünlü, Jelena Vesić, Vladimir Jerić Vlidi

Red Thread Sayı 5: Jelena Vesić ve Vladimir Jerić Vlidi ile mülâkat

Red Thread 5. Sayı söyleşilerinin ilkinde sayının editörleri Jelena Vesić ve Vladimir Jerić Vlidi ile kapsamlı bir konuşmayı sunuyoruz. Sanatçı ve Red Thread yayın kurulu üyesi Zeyno Pekünlü tarafından yürütülen röportaj mevcut küresel medya düzenini, belirli jeopolitik konumları kapsıyor ve Red Thread 5. Sayı için seçilen metinlerle bağlantılar kuruyor.⁠ Düzenleyen Mert Sarısu.

Raja Shehadeh, Meltem Ahıska, Saygun Gökarıksel

Hukuk ve Hafıza: Yürümek, Sumud ve Filistin’in İşgaline Direnmenin Başka Yolları

Meltem Ahıska ve Saygun Gökarıksel'in Raja Shehadeh ile Mülakatı, 19 Ocak 2019.

Jonas Staal

Propaganda (Sanatı) Mücadelesi

İktidarın icra edilmesinin her farklı biçimi, gerçekliği kendi çıkarlarına göre inşa etmeyi amaçlar. Güncelin arenasını şekillendirmekte olan çakışan iddialar buradan doğar. Bu çok çeşitli propagandalar ve yaratmayı amaçladıkları gerçeklikler hangi görsel formlara bürünür? Propaganda (sanatı) mücadelesi, ne tür sanatsal morfolojilere ve kültürel anlatılara yol açar?

Jelena Vesić

Sansürlenmemiş Sansürcüler: “Kendine Mal Etme”nin Bugünkü Biçimi

Bu yazı, alternatif sağın kendi teknik ve teknolojilerini sergi gibi geleneksel medyaya taşıma çabalarını, 2016 yılında Sırbistan’da, Sırp İlerleme Partisi’nin (SNS) dönemin başbakanlık şimdininse başkanlık basın servisi tarafından düzenlenmiş gezici bir sergi olan Sansürlenmemiş Yalanlar çerçevesinde inceliyor.

Nükhet Sirman, Feyza Akınerdem

Hakikat Arayıcılarından Gücün Ustalarına: Hakikat sonrası Dünyada Televizyonda Yayınlanan Hikâyeler

Bu makalede, Türk televizyon dizilerinden Meryem’in bugünün siyasi dinamikleri üzerine düşünmenin bir yolu olarak okunması gerektiğini savunuyoruz. Bu okuma, dizinin makulleştirdiği ve arzulanır kıldığı karakter biçimlerine, bu karakterlerin içinde bulundukları mücadeleye ve bu mücadelenin onlara açtığı özne konumlarına dayanmaktadır.

Hazal Özvarış

Otoriterleşen AKP İktidarında Türkiye Medyasının Dönüşümü

Okuyucu ve gazetecilerin geleneksel medyadan sosyal medyaya kayışlarını ve buradaki sosyal ağ, haber siteleri ve dış basının ön plana çıkışları ile birlikte bunlara eşlik eden yeni iktidar kuşatmalarını analiz edeceğim.

Ana Teixeira Pinto

Paranoid İroninin Psikolojisi

Çevrimiçi forumlarda gelecekte ortaya çıkacak, kinci bir Yapay Zekâ (Artificial Intelligence, AI) figürü olarak tahayyül edilen Roko’nun Basiliski’nden yola çıkan Ana Teixeira Pinto, çevrimiçi etkileşimin tetiklediği ve görünürde paradoksal niteliğe sahip bir dizi görüşü beraberinde getiren psikolojik durumu, tümüyle paranoid ama aynı zamanda ironik biçimde mesafeli ruh halini çözümlemeye girişiyor.

Geert Lovink

Mutsuzluğu Tasarımından

Tabii ki mutsuzluk sosyal medyadan önce de vardı. Tabii ki akıllı telefonunuzdan uzak olsanız da hala moraliniz bozuk hissedebilirsiniz. Şimdilik mutsuzluğumuzu açıklamaya çalışırken, kapitalist yabancılaşma ve korkunç haletiruhiyemizden Silikon Vadisi’ni suçlamaya varan determinist girdaba hızlıca düşmemeye çalışalım.

Ahmet Ersoy

Yenikapı’da Temaşa ve Algıların Fethi

Aslında 19. yüzyılın sonlarından beri, Nietzsche’den Walter Benjamin’e kadar birçok düşünür modern Kapitalist dünyanın yarattığı sonsuz hareketlilikle, yoğun dolaşım ve tüketim trafiğiyle görme ve algı şekilleri üzerinde ne denli etkili olduğunu gözlemlemişlerdi.

Geert Lovink, Vladimir Jerić Vlidi

Sayı 5: Geert Lovink’le Söyleşi

2019 tarihli kitabın “Sad By Design” (Mutsuzluğu Tasarımından), dünyanın bugün içinde bulunduğu durumun genel anlamı ve özel olarak da medya teknolojilerinin, gerçekliğin belirli bir imgesini ve bizim ona katılım biçimimizi şekillendirmek üzere, nasıl yaratıldığı ve hayata geçirildiği hakkında. Şu anki siyasi manzarayı nasıl görüyorsun?

Red Thread Editorial Board

Sayı 5 – Editörün notu

Şu anda bulunduğumuz noktaya nasıl geldiğimiz hakkında söylenecek çok şey var. İncelenecek birçok gidişat, hesaba katılacak birçok yön değiştirme, olay, güncelleme, tarihi kopuş, düşünecek birçok son gelişme var. 2010’ların kültürünün (özellikle medya) çöküşünü incelemeye başladığımızda, her yer labirentine doğru uzanan ip henüz örülmemişti; ekonomiye, teknolojiye, siyasete, sanat ve eğitime doğru onu geri sarabiliyor, takip edebiliyorduk.